Thursday, April 05, 2012

YAŞAMAYAN BİLMEZ FUKUSHIMA'DA ÇERNOBİL'DE...


Sanatçı dostlarla 8 Nisan Pazar günü Büyükada'da nükleer karşıtı sanatsal sokak şenliği düzenliyoruz. Kamusal sanat tarzı bir iş olacak. 10:30 - 16:00 saatleri arasında Kütüphane'nin çevresinde gerçekleşecek. Sanatçılar kaldırımda, sokakta çalışıp üretecek, isteyenler üretime katılabilecek. Empati egzersizleri yapacağız. Ve diyeceğiz ki "Yaşamayan Bilmez Fukushima'da, Çernobil'de... Nükleer santrale ihtiyacımız yok, çünkü onunun üreteceği elektriği tasarruf edebiliriz".

Sunday, September 04, 2011

Uranyum Piyangosu Masalı - Ağustos 2011


Yayın Detayları:Cumhuriyet,Sürdürülebilir Yaşam Eki, 27 Ağustos 2011

http://www.cumhuriyet.com.tr/

Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Temrezli, Akoluk ve Mehmetbeyli köyleri için “Bu köylere uranyum piyangosu vurdu” başlıklı haberi okuyunca, Navajo halkının “Uranyum Piyangos

u” öyküsünü yazmak istedim. Amerika Birleşik Devletleri sınırları içinde yaşayan Amerikan Yerlilerinden Navajo halkı 1950’li yıllarda uranyum madenciliği il

e tanıştı. Uranyum madeni Navajo halkına korkunç bir miras bıraktı.

Gazete haberine göre, yabancı ortaklı bir şirket Temrezli, Akoluk ve Mehmetbeyli köylerinin ortasına 21 sondaj kuyusu açmayı planlıyor. Sondaj sonuçlarına göre bu bölgede uranyum

üretimi yapıp yapmamaya karar verilecek. Mehmetbeyli köyü eski muhtarı Adem Taş’ın anlattığına göre, şirket yetkilileri geçen sene köylülere iftar yemeği verip, herhangi bir zarar oluşursa karşılayacaklarını söylemişler. Yine aynı köyden Nevzat Elbay, yetkililer köylülerin her türlü zararını karşılayacaklarını, köylülere iş vereceklerini söylediler diyor.

1950’li yıllarda uranyum madeni için Navajo halkının topraklarına gelen şirketler aynı şeyleri söylemişler. Madenlerin çoğu yeraltına açılmış, madenciler tünellerle madene inip, küreklerle çıkardıkları cevheri, el arabaları ile taşımışlar. Madenlerde çalışan Navajo halkı tehlikeli şartlara maruz kalmış. Maden işçilerine uranyumun insan sağlığı için ne kadar tehlikeli olduğundan bahsedilmemiş. Madenlerde havalandırma olmadığı gibi işçilere koruyucu kıyafetler de verilmemiş. Madenci çocukları babalarının üstlerine sarı bir toz bulaşmış halde eve geldiklerini, kıyafetlerini yıkamalarına rağmen bu sarı tozun çıkmadığını söylüyorlar. Bölgede araştırma yapan iki akademisyen, Jovanna Brown and Lori Lambert Amerikan hükümeti ve uranyum şirketlerinin uranyumun tehlikelerini saklamak konusunda gizlice anlaştıklarını yazıyorlar.

Hükümet, esas amacı yerli uranyum üretiminin sürekliliğini sağlamak olduğundan, işçilerin uranyumun tehlikleri konusunda uyarılmasının işçi gücü kaybına neden olacağını düşünmüş. Maden şirketleri maliyetleri düşürmek istediklerinden, gerekli güvenlik önlemlerini ekstra maliyet olarak görüp uygulamamışlar.

Uranyum madeni çıkarıldıktan sonra öğütülerek parçalanıyor, su ile ayrıştırılıyor, filtreleme ve kurutma işlemlerine tabii tutuluyor. Bu işlemler sonunda tortu denilen kumlu bir atık geriye kalıyor. Bu atık hem radyoaktif maddeleri hem de radyoaktif olmayan fakat insan sağlığı için yine çok tehlikeli olan radon ve ağır metalleri taşıyor. Rüzgar, bu kumlu atık maddeyi maden civarındaki tarlalara, köylere taşıyor. Atık madde yağmurla suya karışıyor, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını kirletiyor, su kaynaklarını kullanan insan ve hayvanları zehirliyor. Uranyum üretimi 80’lı yılllarda durdurulmasını rağmen, bugün hala Navajo topraklarında radyasyonlu sarı uranyumlu atık maddeyi görmek mümkün.

Ölen bir Navajo maden işçisinin oğlu Phil Harrison, uranyum madenlerinde büyüdüğünü, çocukların bu madenlerin civarında oynadıklarını, bu sularla kıyafetlerini yıkadıklarını ve yıllarca uranyum bulaşmış radyoaktif suları içtiklerini söylüyor. Madenler açıldıktan 10 yıl sonra ilk kanser vakaları görülmeye başlamış. Bugüne kadar yaş ve cinsiyet ayırımı olmaksızın binlerce kişi kanserden ölmüş ve özürlü bebekler doğmuş. Madenler, Navajo halkının baskısı ile 80’li yıllarda kapatılmasına rağmen, bölge halen radyoaktif ve çok uzun yıllar böyle kalacak.

Uranyum madenciliği yarattığı bütün bu sorunların yanı sıra, dünyanın en büyük ikinci radyoaktif kazasına da yol açmış. 1979 yılında maden işlenirken oluşan uranyumlu suyu toplayan baraj çökmüş. Tonlarca radyoaktif atık su nehre karışmış. Suyu içen hayvanlar ölmüş. Bu kazadan sonra Navajo halkı et ve yün satamamış. Yeraltı sular kirlenmiş.

Madenlerin kapatılması Navajo halkının örgütlenmesi ve çabaları mümkün olmuş. Madenler kapatılmasına rağmen geride bıraktıkları radyoaktif atıklar çevreyi ve insanları zehirlemeye devam ediyor.

Navajo halkı kendilerine vaat edilen iş ve paranın karşılığını hayatlarını, sağlıklarını, topraklarını, evlerini kaybederek ödemişler. Uranyum piyangosu onlara para değil ölüm getirmiş. Temrezli, Akoluk ve Mehmetbeyli köylülerinin Navajo halkının öyküsüne kulak vermesinde yarar var.

Wednesday, July 13, 2011

Akkuyu Çocuk Kampı - Temmuz 2011

1 Temmuz’da köy meydanında kampı başlattık. Çocuklar duymuşlar, anneleri ile geldiler. Bayağı kalabalık bir grup toplandı. Çok sevinçliyiz. Aynı köyde yaşamalarına rağmen çocuklar ilk kez birlikte eğlenmek, öğrenmek ve üretmek için biraraya geliyorlar. Çocuklar bir hafta boyunca kişisel gelişim ve farkındalık yaratma amaçlı oyunlar oynadılar, belgesel izlediler, hayal çalışması yaptılar, Büyükeceli Köyü için kalkınma projeleri hazırladılar, şarkılar öğrendiler, doğa şiirleri okudular, ekoloji, eko-sistem, doğa koruma ve bulmacalı bilim dersi gördüler ve sanat çalışmaları yaptılar. Çalışmalar, bazen köy meydanında, bazen ilköğretim okulunun bahçesinde, hep açıkhavada yapıldı. Herkese açık olan çalışmalara, küçüklerin yanısıra meraklı anne ve babalar, dedeler, anneanne ve babaannelerde bazende meraklılar katıldı. Son gün ürettikleri çalışmaları sunan çocuklar, büyüklerin takdirlerini kazandı.Elele tutuşarak dostluk çemberi kurduk, birbirimize yaptığımız iyilikleri anlattık. Küçükler büyüklere örnek olabilir mi? Nasıl diye tartıştık. Çocuklar ilerde Büyükeceli Belediye Başkanı olurlarsa, neler yapacaklarını konuştuk. Atık nedir birlikte tanımlamaya çalıştık. Buradan su, toprak, hava kirliliğine ve radyasyon kirlenmesine girdik.

Doğal Tarım, Eko-turizm, Orman Müzesi ve Milli Park, Evsel Atık Suların Bit

kilerle Arıtılması konularını aktardık ve çocuklar köyleri için bu konularda projeler hazırladılar.

Pillerin doğaya verdiği zararı anlattık ve atık pil toplama yarışması düzenledik. Yarışma kıran kırana bir mücadeleye sahne oldu. En çok atık pil toplayan çocuklara ödül verildik.

Ortak hayal çalışmasında, içlerinden bir çocuğun köy içinde futbol sahası hayalini beğenen çocuklar, hayalin gerçekleşmesi için ortak hareket ederek, bir dilekçe hazırlayıp, imzaladılar ve Belediye Başkanlığı Kalem Müdürüne ilettiler.

Nükleer santral yapımının planlandığı Büyükeceli Köyü, santral yapıldığı takdirde, santrala çok yakın olduğu için boşaltılacak. Bu nedenle köy için nükleer enerji yerine alternatif, temiz enerji kaynakları büyük önem taşıyor. Temiz, yenilenebilir ve kirli enerjileri anlattık. Bu bağlamda çocuklarla rüzgar gülü yaptırdık, güneş ve rüzgar enerjisi konusunu grafiti çalışması olarak duvara resmettiler.

Bir diğer renkli aktivite köydeki kargaları (ki bunlar nükleer yandaşları oluyorlar) kovmak için korkuluk yapımı idi.

Gül Bolulu Büyükeceli sahilinde “Yuvama Dokuma” temalı örümcek ağı enstalasyonu yaptı ve ağaçları giydirerek ağaç sevgisini vurgulayan mini“Dokunmuş Ağaçlar” sergisi açtı.

Sahile taşlarla "Nükleere Hayır" diye yazdık.

Akkuyu Yaz Kampı’na katılan çocukların ailelerinin verdiği destek, çocukların gösterdiği ilgi ve sevgi ile kamp başarıyla tamamlandı.

Başta Efkan Bolaç olmak üzere Mehmet Ali ve Nazmiye Hoca'ya ve diğer Büyükeceli Köylülerine teşekkür ederiz.

Arı Kovanı ekibi adına Ayşen Eren


Monday, August 09, 2010

Akkuyu / Mersin Nükleere Hayır Mitingi, 8 Ağustos 2010


Talihsiz ve uzun bir yolculuk
sonrası Akkuyu'ya ulaştık. Temsiliyetin yüksek olduğu
bir mitingdi. Türkiye'nin dört bir yanın
dan insanlar akın etmişlerdi. "Sivas'tan kalkıp geldim" diyenleri duydum. Tiyatro oyunu ile program zenginlesmisti. Bir talihsizlik elektrik kontaginin atmasi sonucu konserin iptali oldu.
Akkuyu halkinin nukleer karsit olanları bizimleydi. 2 yıl aradan sonra yeniden emektar kartonum ile Büyükeceli köyünde yürüdüm, kadınlar ile sohbet ettim. Meliha Bacı olsun, Hatice Bacı olsun,
kadınların GDO'lar konusunda da bilgili olduklarını gördüm. Hem nükleer santral yapımına hem de GDO'lara HAYIR dedik birlikte. Mersin'den gelen çocuklar ile konuştum.
Düşünce bir, hissiyat bir, amaç tek. Nükleer Santralı ne Akkuyu'da ne de Türkiye'nin bir başka köşesinde kurdurtmamak. Akkuyu bir Rus köyü olmayacak. TBMM'den karar çıkmış olabilir fakat milletin vekillerinin kulaklarındaki, yüreklerindeki ve akıllarındaki pası gidermenin zamanı geldi.
Nukleere Karsi Yuruyusum Devam Edecek.
Aysen Eren

Monday, August 11, 2008

Nukleer Santrallere Karsi Yuruyorum- 9 Agustos- Akkuyu, Mersin

Akdeniz'in ezici sicagina ragmen otobuslere dolan NKP bilesenleri, yerel orgutler ve halk 9 Agustos gunu Akkuyu'nun bagli oldugu Buyukeceli koyunde idi. Akdeniz Nukleer Karsiti Grubunun uyelerinden Thanasis Anapolitanos ile arkadasi Paris Akkuyu'lulara destek icin Rodos'tan gelmisler. Akdeniz ulkelerinde nukleer karsitlarinin birlik haline gelmesi icin cabaliyorlar. http://www.manw.org/english/ sitesinden yuruttukleri calismalar hakkinda bilgi alinabilir.

Her yil yinelenen senlik koylulerin ve katilimcilarin goruslerine gore daha onceki yillara gore sonuk gecse de benim gibi ilk defa katilanlar icin etkileyiciydi. Koylu kadinlarin suyun degeri uzerine yaptiklari mini tiyatro gosterisi cok begenildi. Nukleer yandasi belediye baskaninin yonlendirdigi soylenen bir provokatorun kalabaligin ustune araba surmesi herkesi gerdi. Etkinligin yapilacagi koy meydanina otobus ve arabalar alinmadi. Alandan 300-400 metre once arabalardan indik, sicakta yuruduk. Jandarmanin hicbir tasiti alana almazken bu arabanin etkinligin yapildigi meydan girmesine nasil izin verdigi kafalarda soru isareti uyandirdi.

Sohbet ettigim Ummu Sahin yillardir nukleer santraller yapilmasin diye mucadele edenlerden. Koyun en yaslilarindan. Yukarda Gulnar, asagida Akkuyu baska yer gormemis ama bilgili ve 84 yildir bakan gozleriyle dipdiri, canli bakiyor. "Bizi topragimizdan koparmaya calisiyorlar" diyor. Ve ekliyor "Sahip olduklarimizi bu nukleer santral yuzunden kaybedecegiz". Akkuyu'nun nufusunun giderek azaldigini kizindan ogreniyorum. Lise olmadigindan cocuklari lise cagina gelenler Silifke'ye tasinmak zorunda kaliyormus. Kendisi de 2 cocugu ile kisin Silifke'de yazin koyde kaliyor.

Nukleer santral yapmak isteyenlerin en buyuk vaadi koyluye is imkani saglayacaklari. Santralin guvenlik islerini 2 yilligina alan sirket 15 kisiyi ise almis. Bu sayi 35e cikacakmis.

Akkuyu koylusu tarimdan gecimini sagliyor. Dusen tarim gelirleri yuzunden durumlari hergecen gun kotuye gidiyor. Koyde yillardir nukleere karsi mucadele eden Budak ailesinden Kemal Budak, organik tarim yapmak istediklerini soyledi. Kooperatifleri ile bu konuda calismak istiyorlar. Yol gostericiye ihtiyaclari oldugunu ekledi. Koylu topragini birakmak istemiyor. Tarimdan gelen gelirleri azaldigi icin toprak satislari artmis. Nukleer yandaslari bilincli bir politika ile Akkuyu koylusunu tasviye ediyor. Koylunun moralini bozan bir diger gelisme belediye statusunu kaybetmis olmalari. Su anki belediye baskaninin kasitli olarak yuruttugu calismalar sonucunda belediyelerini kaybetmisler. Nufuslari 1500'un altina dusmus.Yerel secimlere katilamiyorlar. Koy olmuslar. Yeni yasaya gore yeniden belediye olmak isterlerse nufuslarinin en az 5000 olmasi gerekiyor. Nukleerciler "santral kurulursa buraya cok insan gelecek. nufusunuz 5000 olacak. yeniden belediye olacaksiniz. ustelik esnaf cok para kazanacak" vaatleri kulaklarina gelmeye baslamis.

Akkuyu koylusune karsi nukleercilerce yurutulen politikaya gore;

1. koy olarak kalacaklar, tarim gelirleri azaldigi icin topraklarini satip sehre tasinacaklar. Bu nukleercilerin cok isine geliyor. cunku koy santrale cok yakin oldugu icin kaldirilmasi gerekiyor. kendiliginden giderlerse ekmeklerine yag surulmus olacak.
2. Nufuslarinin artmasi nukleer santral kurulmasina bagli olarak gosteriliyor. Santral icin gelenlerle nufus artinca, belediye olacaklar, eski guzel gunler geri gelecek. Belki lise bile acilacak.

Akkuyu Koylusu Nukleer'den degil Organik Tarimdan ekmek yemek istiyor. Nukleer enerji degil Akdeniz gunesini elektrige cevirecek gunes ciftligi, Akdeniz ruzgarini elektrige donusturecek ruzgar cifltigi istiyor.

Koyun civari Akdeniz'in tipik butun guzelliklerine sahip. Masmavi deniz, yemyesil camlarla kapli daglar, verimli topraklar, daglardan gelen su...

Sadece Avrupa'da, 2008 yilinda bugune kadar gecen 7 ay icinde, nukleer santrallerde 21 tane kaza/olay yasanmis. Gecen ay Fransa'da yasanan kazada sulara radyoaktif maddeler karistigi icin tarim arazilerinin sulanmasi, kuyu sularinin, cesme sularinin kullanimi yasaklandi. Hayvanlarin derelerden su icmesini engellemeye calisiyorlar. Tarimsal urunler zarar gordu. Hersey kontrol ediliyor. Su, toprak, yiyecek, bitki... Halk korktu ve huzursuz oldu. Cunku bu olayin onlari nasil etkileyecegini bilemiyorlar. Siselenmis su satislari patladi. Ne yapacaklar hayvanlarina ve tarlalarindaki urunlere Avian ile mi sulayacaklar?

Akkuyu'da konusma firsati buldugum kadinlara dilimin dondugunce bunu anlatmaya calistim. Nukleere karsilar ama yurutulen politikalardan dolayi zordalar. Akkuyu'lunun yaninda pankartlar, turkuler, sloganlarinla birlikte

- organik tarim,
- temiz enerji
- eko-turizm

projeleri ile de olmak lazim. Onlarin kalkinmasi nukleercilere karsi daha saglam durmalarini saglayacaktir.

Nukleere karsi yuruyusum devam edecek...

Selamlar,
Ayşen Eren '87
www.nukleeryasayakarsiyuruyorum.blogspot.com

Monday, June 23, 2008

Nukleer Enerjiye Karsi Yuruyorum-20 Haziran-Cevre Analisti Lester Brown'la

Unlu cevre analisti Lester Brown 20 Haziran'da İstanbul Bilgi Universitesi' nde konferans verdi. Enerji ve Tabii Kaynaklari bakani Hilmi Guler katilimcilar arasindaydi.

Konferans sonrasinda soru-cevap bolumunde Lester Brown'a kuresel isinma ve nukleer enerji iliskisi uzerine bir soru yonelttim:
Nukleer enerji lobisi, nukleer enerji santrallarinin kuresel iklim degisikligi icin bir cozum oldugunu iddia ediyorlar. Nukleer enerji karsitlari basta tehlikeli nukleer atiklar olmak uzere yaratacagi risk ve sorunlardan dolayi nukleer santrallarin kurulmasini istemiyorlar. Turkiye su an kritik bir noktada. Cunku Sayin Hilmi Guler ve hukumet nukleer enerji lobisini destekliyor. TEMA ve sivil toplum kuruluslari ise nukleer enerjiyi Turkiye'de istemiyor. Sizin gorusunuzu ogrenebilir miyim?

Lester Brown:
Tum maliyetler eklendiginde
-atiklarin yokedilmesi
-olasi kazalara karsi sigortalanmasi ki bu sorumluluk altinda hicbir sigorta sirketi giremiyor
-islevini tamamlayan nukleer santrallarin sokulmesi vs.

nukleer enerji ekonomik bir cozum degil. Nukleer enerjiyi kullanan ulkelere baktiginizda Fransa, Cin gibi elektrigin monopol olarak uretildigini gorursunuz. Ekonomik degil. (Sonra Hayrettin Karaca ve Nihat Gokyigit arasinda oturan Hilmi Guler'e bakarak,) "Bu yonetilemeyen teknoloji ve bunu kabul etmemiz gerek." (It is unmanageable technology and we have to recognize it.).

Daha sonra soz alan Bakan Hilmi Guler, cevaben sunlari soyledi:
Nukleer enerji konusuna gelince Sayin Lester Brown ve soruyu soran arkadasa tesekkur ederim. Bu soruya cevabim soyle olacak. - İki adam sohbet ediyorlarmis. Biri gozum agriyor demis. Digeri benim de disim agriyordu, disimi cektim, demis.-

Kendisine cevap verme imkanim olsaydi, soyleceklerim "Bizim ne gozumuz, ne disimiz agriyor Sayin Hilmi Guler ama sizin nukleer enerji konusundaki israriniz basimizi agritiyor." olurdu....

Konferanstan alintilara asagida yer verdim. Ilgilenenlerin dikkatine...
Selamlar,
Ayşen Eren

************ ********* ********* ******
Lester Brown'dan once soz alan Hayrettin Karaca "Al, tuket, yoket, mahvet" prensibi ile calisan kuresel ekonomi, emperyalizm, tuketim ekonomisi her neyse kurbani olmayacagiz dedi. Uretimin talebe gore ayarlanmasi gerektigini, uretilenin tuketilmesinin yanlis oldugu soyledi. Rio'da konan hedefin "Koru ve Paylaş" olduğunu hatirlatti.

Daha sonra soz alan Lester Brown, ulkeler ve hukumetler uzerinde iki yeni buyuk gerilim kaynağindan
1. Yukselen petrol fiyatlari
2. Yukselen gida fiyatlarindan
bahsetti, bu artislarin anlik, mevsimlik, yillik degil uzun sureli egilimler oldugunu soyledi.
Hilmi Guler'e bakarak Turkiye ve diger ulkelerdeki enerji bakanlarinin verdikleri kararlarin tarim bakanligini etkileyecegini, saglik bakanliginin politikalarinin tarim bakanligini etkileyecegini belirtti. Lester Brown'a gore enerji bakanlarinin gorevleri cok kritik ve dunyanin gelecegini etkileyecekler.
Dunyanin dogal kaynaklarinin geri kazanilmasinin (toprak, orman, balik yataklari vs) son derece onemli oldugunu, yontem degisikliklerinin zorunlu hale geldigini soyledi.

Lester Brown "herkes petrol bitecegini soyluyor ama kimse topragin tukenmesinden bahsetmiyor. Petrolun alternatifi var ama topragin yok" diyerek toprak erozyonunun yikici etkisine dikkat cekti.
Onerdigi bazi cozumler;
Yeni temiz enerji kaynaklarina yatirim,
Agac dikmek.
Ruzgar ve gunes enerjisine deginen Lester Brown, var olan yatirimlarin kisa surede doga dostu teknoloji ureten yatirimlara donusturulebilecegi ni soyledi.
Unlu cevre bilimciye gore kuresel iklim degisikligi "massive market failer - muazzam bir pazar başarısızlığı". Kuresel iklim degisikligi sorunu gelecekte buyuk maliyeti getirecek.
Araba, benzin vs. odeme yaparken bunlarin uretiminin ve kullaniminin neden oldugu hava, su, toprak kirliliği, iklim degisikligi sorunlarinin cozumu icin para odenmedigini ama odenmesi gerektigini, bunun icin "restructuring tax system - vergi sisteminin yeniden yapilandirilmasini" onerdi.
Lester Brown'a gore, Sosyalizmin, pazarin gercegi soylemesine izin vermedigi icin yikildi, Kapitalizm ise pazarin ekolojik gercekleri soylemesine izin vermedigi icin yikilacak.

Cevre sorunlari ile ilgili olarak medyaya buyuk sorumluluk ve kritik bir rol dustugune degindi.

Dunyayi kurtarmak icin herkesin seferber olmasi gerektigini, gelecegin hepimize ait oldugunu, yapilmasi gerekenleri belirleyip, plan ve tarih koyup hemen calismalara baslanmasini soyleyerek konusmasini tamamladi.

Wednesday, April 30, 2008

Nukleer Santrallere KARSI Yuruyorum - Mersin NKP Mitingi - 26 Nisan

26 Nisan Cernobil kazasinin yildonumunde nukleer enerji karsiti mitinge katilmak icin Mersin'e gittim. Mersin'i bilmem. Otogardaki insanlara soruyorum "nukleer santrallara karsi bugun miting var, nerede biliyor musunuz?", bana farkli bir dilde konusuyormusum gibi anlamadan bakiyorlar. Birkac telefonla yerini ogrenip, bir dolmusa atlayip miting kortejini yakaladim. Turkiye'nin farkli noktalarindan Mersin'lilere destek icin gelenlerle birlikte 5000 kisi yogun polis gozetiminde yuruyorlar. Hava kapali, yagmur ciseliyor, aldiran yok. Miting alani toprak. Herkes toz icinde konusmacilari dinliyor. Katilan muzik gruplari sarkilariyla herkesi costurdu, "Nukleer santral istemiyoruz" nidalari yukselirken halaylar cekiliyor. Kalabaligin arasinda Otistik Cocuklari Koruma Ve Egitim Dernegi ile Turkiye Sakatlar Dernegi Mersin Subesi'nin katilimcilarini goruyorum. Minik bir kiz cocugu elinde anlamli bir mesaji tasiyor, "16,398 engelli yetmedi mi?" Nukleer santrallarin yaratacagi saglik sorunlarini hatirlatan cok anlamli bir soru! Miting alaninda cok renkli bir sima, gunes anne! Nukleer enerji yerine dunya dostu, insan dostu yenilenebilir enerji kaynaklarinin kullanilmasina atifta bulunan bir elbise giymis, basina gunes sapkasi takmis. Ilerleyen yasina ragmen, "nukleer santrallara hayir" demek icin mitinge katilan Mersin Tabipler Odasindan doktor hanim ve kendisine eslik eden bayan "radyasyon yasami yok eder" diyorlar. Kalabalik gruba hitap eden en ilginc kisi Mersin'li genc bir ciftci oluyor. Kisa ve oz konusmasinda "Ben ciftciyim. Ekmegimi topraktan kazaniyorum. Ben ayak takimiyim. Ayak takimi olmaktan gurur duyuyorum. Cunku bas, ayaklar olmadan bir yere gidemez. Nukleer santraller beni ekmegimden edecek. Biz ciftciler Nukleer santrallari istemiyoruz. Buraya nukleer santral kurdurtmayacagiz" diyor ve cok buyuk alkis aliyor.

Miting sonrasinda elimde yollarda yurumekten, cantada tasinmaktan iyice yipranmis "Nukleer Oldurur! Nukleere HAYIR" kartonumla Mersin'in bilmedigim kalabalik sokaklarinda yurudum. Yoldan gecenler ilgiyle mesajimi okudu. Neredeyse okumadan gecen olmadi. Yuzlerde mesaji destekleyen olumlu ifadeler gordum. Mersin halki yavas yavas haberdar oluyor ve tepkililer. Ana gecim kaynaklari turizm, tarim, hayvancilik ciddi darbe alacak. Farkindalar.

Cezerye almak icin girdigim dukkanda yasli dukkan sahibine miting icin geldigimi soyleyince gozleri ilgiyle parladi. Radyoaktiviteden topragin, suyun, havanin etkilenecegini, Mersin yoresinde yetisen sebze ve meyvalara insanlarin suphe ile bakacaklarini soyleyince, "mecburen yiyecegiz" dedi. Neden mecburuz, nukleer santrallar yapilmazsa bu riskler olmaz diye sorgulayinca, "istedigini yapiyor, kimse karsi cikmiyor" diye serzeniste bulundu. Vatandas olarak karsi duracagiz deyip, Mersin'li ciftcinin miting alanindaki sozlerini tekrarladim. Gozlerinin ici guldu, bana cezerye ikram etti...

Cernobil gununde yasananlari hatirlama ve bunlari nukleer santrallar kurma planlari yapanlara hatirlatma, nukleer enerjinin cozum degil, sorun oldugunu vurgulama, Mersin halkinin yaninda oldugumuzu bildirmek icin yapilan miting amacina ulasti.

Nukleer enerjiye karsi yuruyusum devam edecek...

Selamlar,
Ayşen Eren
www.nukleeryasayakarsiyuruyorum.blogspot.com

Saturday, February 09, 2008

Dünya Sağlık Örgütü’nün Radyasyon ve Sağlık Alanında Bağımsız Olması İçin Sağlık Uzmanları Çağrısı-9 Subat 08

KİME:
Sayın Chan, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü ve
Prof. Dr. Recep Akdağ,T.C. Sağlık Bakanı.


Dünya Sağlık Örgütü halk sağlığı sorunlarının çözümüne yönelik çalışır ve “bilgilendirilmiş kamuoyunun oluşturulmasına yardımcı olmak” başlıca sorumlulukları arasındadır (DSÖ’nün Kuruluşuna İlişkin Yasa, 7 Nisan 1948). Fakat, 28 Mayıs 1959’da imzalanan DSÖ/UAEA anlaşmasından beri DSÖ UAEA’nın emrine girmiştir. Sağlık uzmanları olarak, DSÖ’nün, kuruluşuna ilişkin yasada öngörüldüğü şekilde, iyonlaşmış radyasyon alanında bağımsızlığını geri kazanmasına yönelik girişimi destekliyoruz. Geçmişte DSÖ, kurumun içine tütün lobisine ait şahıslar sızdığından dolayı, pasif sigara içiciliğine karşı mücadelesinde etkisiz hale getirilmiştir. DSÖ simdi de, BM hiyerarşisinin tepesindeki UAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı) tarafından temsil edilen, ve tütün lobisinden çok daha güçlü olan nükleer lobi tarafından felce uğratılmaktadır. Diğer BM ajansları ve DSÖ sadece BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’ne rapor vermekle yükümlü iken, UAEA BM Güvenlik Konseyi’ne rapor vermekle yükümlü olup, bu konseyin bünyesinde ticari nükleer enerjinin tanıtımını koordine etmektedir.

UAEA’nın yasal ana amacı dünyada atom enerjisinin barış, sağlık ve refaha katkısını artırmak ve hızlandırmaktır. DTÖ/UAEA anlaşması “Ne zaman organizasyonlardan herhangi biri diğer organizasyonun büyük ilgisi olan veya olabilecek olan bir konuda bir program veya aktivite başlatmayı önerirse, ilk taraf ortak anlaşmayla konuyu ayarlayan bir görüşle diğer tarafa danışmalıdır.” şartını koyar. Anlaşma ayrıca (şık III) “gizli bilginin korunması için belirli kısıtlamaların” uygulanmasını sağlar. Bu gizlilik 23 - 27 Kasım 1995’deki DSÖ Çernobil Konferansı’nın tutanaklarının yayınlanmamasına yol açmıştır. 700 katılımcı Mart 1996 için söz verilen tutanakları halen beklemektedir. Konferans tarihinde DTÖ genel direktörü olan Dr. Nakajima, 2001’de İsveç İtalyan Televizyonu ile yaptığı röportajda DSÖ ve UAEA arasında hukuki olarak belirlenen ilişkilerden dolayı bu tutanakların sansür edildiğini doğrulamıştır.

Araştırma projeleri için, “ortak anlaşmayla konunun ayarlanması” ifadesi DSÖ’nün nükleer kaza alanındaki tüm özgürlüğünün kaldırılmasını ima eder. Cenevre’deki 1995 konferansının programının ekleri Çernobil kaza sonuçlarının kronolojisini göstermekte ve DSÖ’nün katılımının çok geç olduğunu doğrulamaktadır. Eklerdeki son iki nokta kayda değerdir. “1990 başı: DSÖ, uluslararası yardım projesinin başlatılması için Sovyetler Birliği Sağlık Bakanlığı tarafından davet edildi. 1991 Mayıs. Uluslararası proje UAEA tarafından tamamlandı.”
Yani, Sovyetler Birliği Sağlık Bakanlığı tarafından istenen proje için planları sağlayan UAEA’nın kendisidir. Bu, diş çürümeleri bile en öncelikli konuların arasına alınırken, DSÖ’nün 1957’de yayımlanan “Radyasyonun İnsanlardaki Genetik Etkileri Teknik Raporu”ndan beri kritik bir konu olarak kabul edilen genetik hasarın projeden neden çıkarıldığını açıklamaktadır.

Sonuç olarak, Çernobil’e ilişkin sağlık problemleri hakkında BM’ye bilgi verenler, atom enerjisinden ticari gelir elde edenler, UAEA ajansı ve ajansın sözcüsü, ve ayrıca ICRP*’nin kendi kendini atamış memurlarının önerilerine bağımlı olarak çalışan UNSCEAR’dır. Bu şahıs ve kurumlar, 1996’da Çernobil kazası sonrasında yayılan radyasyondan kaynaklanan toplam ölümlerin 32 olduğunu ileri sürdüler. 2005’te ise 54 ölümden dem vururken ayrıca çocuklarda 4000 tiroyid kanser vakası görüldüğünü kabul ettiler ki UAEA’nın bu gerçeği 1995’te yaptığı gibi göz ardı etmesine artik imkan kalmamıştı.

DSÖ’nün Çernobil nedeniyle radyoaktif kirliliğe maruz kalmış çevrelerde yaşamaya mahkum edilen 1 milyon çocuğa acilen destek sağlaması gerekmektedir. Radyoaktif kirliliğin %90’ı dahili, geri kalanı haricidir. Bazı iç organlar radyoaktif maddeleri yüksek yoğunlukta biriktirir. Bunun neticesinde ortaya çıkan kronik kirlenmenin sağlık üzerinde çok ciddi etkileri vardır. Bugün Belarus’ta kirlenmiş alanlarda yaşayan çocukların %85’i hastadır, patlamadan önce bu rakam %15 idi**. 2001’de Rus Federasyonu Şef Sağlık Memuru, 184,000 tasfiye memurunun %10’unun öldüğüne ve üçte birinin sakat kaldığına işaret etmiştir. 25 Nisan 2005’te Paris Ukrayna Büyükelçiliği’nde yapılan basın açıklamasına göre ayrıca bu şahısların %94,2’si 2004 yılı itibariyle hastaydı. 2001 Kiev konferansında, bu işçilerin %10’unun, ki bunların yarısı genç asker acemileriydi, öldüğünü, üçte birinin hasta olduğunu ve durumlarının hızla kötüye gittiğini öğrendik. Ukrayna Büyükelçiliği kirlenmiş bölgede yaşayanların %87,5’nin hasta olduğunu ve bu oranın her yıl arttığını belirtti.

Ukrayna, Belarus ve Rusya Federasyonu’nda yapılan yüzlerce epidemiyolojik araştırma, tüm kanser tiplerinde binlerce ölümle sonuçlanan vakalarda kayda değer bir yükselme olduğunu, ölü doğum ve erken doğumlarda artışı, ani düşük vakalarının arttığını, sayıları gitgide artan genetik anomali ve biçim bozukluklarını , zihin gelişiminde gerilik ve bozukluk, sinir hastalıkları, körlük ve solunum, kardiyovasküler, sindirim, idrar yolları ve endokrin sistem hastalıklarında artışı saptadı.

Aşağıda imzaları olan sağlık uzmanları, 10 yıldan daha uzun süredir devam eden bu kabul edilemez durumu değiştirmek için 26 Nisan 2007’den beri DSÖ’nün önünde sessizce nöbet bekleyen kişileri destekliyoruz. Onlarla birlikte, kuruluş metnine uygun olarak DSÖ’nün bağımsızlığını yeniden kazanması için WHA 12-40 numaralı anlaşmanın değiştirilmesini talep ediyoruz.

Bizler, bu anlaşmanın tekrar gözden geçirilmesi hususunun bir sonraki Dünya Sağlık Meclisi programına konulmasını talep ediyoruz. Çünkü DSÖ, iyonize radyasyon, Çernobil sonrası sağlık komplikasyonları ve özellikle yapay radyoelementlerin uzun süreli solunumundan kaynaklanan kronik, düşük dozlu radyasyon alımının sağlığa etkileri alanında “uluslararası sağlık işlerini yönlendiren ve koordine eden yetkili olarak hareket edebilmeli”, “araştırmayı özendirip yönetebilmeli” ve “sağlık alanında halka gerekli bilgi, danışmanlık hizmetleri ve desteği sağlayabilmelidir”(DSÖ Anayasası 2.a, n ve q şıkları).

*ICRP International Commission on RadioProtection – Radyo Güvenliğinde Uluslararası Komisyon ** Rakamlar Nisan 2000’deki parlamento duruşması sırasında Sağlık Bakanlığı ve Belarus Bilimler Akademisi tarafından sağlanmıştır.

Sunday, January 20, 2008

"Nukleer Enerji Arenasi" nda "Nukleere Hayir" dedik...-18 Ocak 08

Saat 10'da Taksim'e gelen Timur Danis ile belki baska katilanlar olur dusuncesiyle biraz bekleyip Lutfi Kirdar Kongre Merkezi'ne gittik. Ismail Yenigun eyleme katilmak istediyse de yetisemedi.

NKP'den -iki- kisi olarak, Istanbul'da nukleer sevdalisi Enerji Bakanligi ile sektorun gladyatorleri olmaya aday sirket yetkililerinin katilacagi ust duzey bu toplantida nasil sesimizi duyurabiliriz? Cantamda evde hazirladigim "Nukleer Oldurur. Nukleere Hayir" yazan basit bir karton. Aktivist olarak amacim bu kartondaki mesajı, toplantiya katilanlarin kafalarina kazimak; Anti-nukleer gruplarin varliklarini, arenanin bos olmadigini hatirlatmak; vatandas olarak hukumetin nukleer enerji politikasina "hayir" demek.

Lutfi Kirdar'da toplanti oldugunun emaresi yok. Koskocaman binanin girisinde kucucuk bir afis yapistirmislar. Toplantiyi Stratejik Teknik Ekonomik Arastirmalar Merkezi (STEAM) duzenliyor, sponsorlar Calik Enerji, Sabanci, Bereket Enerji Uretim AS.


Katilimcilar;
Yaman Baskut, STEAM, emekli buyukelci
Faruk Demir, Enerji guvenligi analisti
Hilmi Guler, Bakan
Akira Omoto, Uluslararasi Nukleer Enerji Ajansi
Peter Lyons, ABD Nukleer Duzenleme Komisyonu
Volkan Ediger, Cumhurbaskanligi Enerji Danismani
Necmi Dayday, Uluslararasi Nukleer Enerji Ajansi Eski Mufettisi
Selahattin Hakman, Sabanci H.
Murat Sungur Bursa, Zorlu H.
Nevzat Sahin, Ciner
Muzaffer Basaran, Enerji Teknolojileri Platformu Baskani
Hakan Ozyildiz, Hazine eski Mustesar Yrd.
Haci Duran Gokkaya, TETAS Gn. Md.
Riza Kadilar, Natixis Pramex Int.
Ahmet Calik, Calik H.
EnBW Energie, AECL, AREVA, General Electric, Westinghouse, JSC Atomstroyexport, Ingiltere Atom Enerjisi Kurumu temsilcileri
Taner Yildiz, AKP milletvekili
Ozlem Cercioglu, CHP milletvekili
Oktay Vural, MHP milletvekili
Ali Nezihi Bilge, Yeditepe Uni.
Sarman Gencay, ITU.


Once guvenlik kontrolunden gectik. Kapidaki tesrifatci hanima toplanti icin geldigimizi soyledik. Buyrun deyip ust kati gosterdi. Ciktik. Giris masasindaki hanima toplanti icin geldigimizi soyleyince, isimlerimizi sordu, listeden kontrol etti. Bulamadi (dogal olarak). Katilmak istiyoruz deyince. Bir beye yonlendirdi. STEAM'dan olan beye dilegimizi iletti. Bu bey toplantinin halka acik oldugunu ama 678 Avro arti KDV ucreti oldugunu soyleyince, ama biz vatandas olarak bu parayi odeyemeyiz deyip, bir kolaylik gostermelerini rica ettik. Bir baska beye bizi yonlendirdi. Toplantinin organizasyonunu yapan bu beye arzumuzu tekrarladik. Timur "Sayin Bakan bilmiyorsunuz diye bizi sucluyor, dinleyip ogrenmeye geldik" dedi. Teknik bir toplanti oldugu soylenince, endustri yuksek muhendisi oldugumu belirttim. Bu sefer halka acik ama ucreti odemelisiniz dedi. O kadar paramiz yok, daha uygun birsey yapabilir misiniz diye sorduk. Cunku gercekten girip dinlemek ve ogrenmek istiyoruz. Nukleer Karsiti Platformdaniz deyince adam icerinin cok dolu oldugunu para odesek bile yer olmadigini soyledi. Bu arada cay-kahve molasina cikanlar oldu. Ozgur Gurbuz bizi gorunce yanimiza geldi. Cantamdan kartonu cikardim, Ozgur bizi fotografladi. Hersey cok hizli gelisti, iceriye kadar girip eylem yapacagimiz akillarina gelmemisti! Elimdeki kartonu goren butun gazeteciler, televizyoncular bir anda etrafimizi sardi. Sorular uzerine, Timur ile neden nukleere karsi oldugumuzu anlattik. Toplantiya katilip, cay-kahve icin araya cikanlarin suratlarindaki tuhaf ifadeyi gorunce ve gazetecilerin yogun ilgisi uzerine iyi ki geldik dedim. Medya mensuplarina ogrenmek icin geldigimizi ama, 678 Avro+ KDV'lik ucreti odeyemedigimiz icin giremedigimizi, vatandas olarak bize bir kolaylik gostermediklerini anlattik. STEAM'dan ismini bize bir turlu vermeyen bir bey ve saskin saskin etrafimizda dolanan guvenlik gorevlilerinin nezaretinde elimde kartonum bina disina ciktik. Disarda bir grup medya mensubu bizi yine fotografladilar.

Nukleer Karsiti iki kisi ne yapar? Varlik gosterir! "Nukleer Enerji Arenasi" gibi iddiali bir isimle yapilan dunyanin dort bir yaninda gelen nukleercilerin ve Sayin Enerji Bakani'nin katildigi bir toplantiya giderek... Amiyane tabirle "toplantiyi basarak."

Nukleere karsi durusum devam edecek...

Selamlar,
Aysen Eren

Thursday, November 15, 2007

Nukleer Yasaya KARSI Yuruyorum - 14 Kasim 2007

Merhabalar,

Nukleer Yasa Meclis'ten gecti ve onay icin Cumhurbaskani Abdullah Gul'e gonderildi. Bu yasanin veto edilmesi talebini Cumhurbaskanina ileten mektubu ekte gonderiyorum.

Vatandas olarak talebinizi iletmek isterseniz,
Cumhurbaskani e-posta adresi:
cumhurbaskanligi@tccb.gov.tr

Selamlar,
Aysen Eren

*******************
ANKARA; 14.11.2007
Sayın Abdullah GÜL
Türkiye Cumhuriyeti CumhurbaşkanıANKARA
Konu: 09.11.2007 tarihli 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesiyle Enerji Satışına İlişkin Kanunun Veto Edilmesi Talebi

"Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin 5710 Sayılı Kanun" 09.11.2007 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi. Makamınıza gönderilen bu yasa, Türkiye'yi bilinen bir çıkmaza sokacaktır. Ülkemizin nükleer güç santrallerine ihtiyacı yoktur. Yıllardır nükleer lobilerin baskısıyla, ülkemiz enerji sektörü plansız ve kuralsız bırakılmıştır. Bunun sonucunda da, Türkiye'nin enerji ihtiyacı lobilerin baskısıyla şekillenmiştir. Oysa ki, pek çok ülke nükleer güç santrallerinden vazgeçmekte, pek çok ülke de kısa dönemde bu santralleri terk edeceğini bildirmektedir. Yatırım sahası daralan nükleer lobiciler, bu santrallerini Türkiye'ye satmaya çalışmaktadır. Kirli, pahalı ve atıklarına hala çözüm bulunamamış nükleer santral çabalarının ülkemiz ekonomisine maliyeti de ağır olacaktır. Enerji alım garantili olarak yapılması düşünülen bu santrallerin ülkemize en kabaca maliyeti 12-15 milyar dolardan fazla olacaktır. Bu maliyet, 1999 depremi sonrasında Türkiye'nin Dünya Bankasından çektiği krediden fazladır. Ülkemizin sınırlı kaynaklarının bu şekilde kullanılması, ülkemizi yeni bir ekonomik bunalıma sürükleyecektir.

Oysaki enerjide kaynak çeşitliliğini yerli kaynaklarımız ile sağlama konusunda hala atılacak önemli adımlar vardır. Bugün Nükleer Santral Yasasının tartışıldığı koşullarda yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın enerji üretimindeki payı son derece düşük seviyededir. Öncelik yerli kaynaklarımızı devreye sokarak yeni yatırımlar ile elektrik enerjisi dağıtımındaki kayıp-kaçakların giderilmesine verilmelidir.

Nükleer santrallerin kaza riski gazetelere yansıyan nükleer kaza vakaları ile sabittir. En son 16 Temmuz 2007’de Japonya’da yaşanan deprem, dünyanın en modern ve en büyük nükleer tesisi Kashiwazaki-Kariwa’da ciddi teknik sorunlar yaratmış ve radyasyon sızıntısı olmuştur. Şüphesiz, bir deprem ülkesi olan Türkiye’de nükleer kaza riski yüksektir. Nükleer güç santrallerinin sağlığa olumsuz etkileri de, başta Çernobil nükleer kazası olmak üzere pek çok facia da yaşanmıştır. Greenpeace tarafından yeni yayınlanan rapora göre, sadece Belarus’da bugüne kadar 93 bini ölümcül toplam 360 bin kanser vakası saptandı. Bu kaza sonrasında “Karadeniz Bölgesinde” kanser vakalarında ciddi artışlar oldu. Bu kazanın etkisi kuşaklar boyu sürdü ve sürecek. “Nükleer” sözcüğü, ülkemiz insanlarında üç sözcüğü çağrıştırıyor, “Çernobil, Kanser, Karadeniz”. Radyasyon görünmez, kokmaz ve sınır tanımaz. Nükleer santrallerin yaratacağı risklere karşı halkımız savunmasızdır.

Kurulacak bu santrallerin ekolojik geleceğimizde onarılamaz tahribatlara yol açacağı ortadadır. Nükleer santrallerden çıkan atıkların binlerce yıl kaybolmadığı, havaya, toprağa ve suya karışma tehlikesi barındırdığı açıktır. Yıllarca gelişmiş ülkeler nükleer santral atıklarını başka ülkelere göndermeye çalışmıştır.

Nükleer Güç Santralleri hakkındaki kanunu çıkartan Meclis, bu konuda kamuoyunda geniş bir uzlaşma aramadan, "ben yaptım oldu" anlayışıyla bu yasayı dayatmıştır. Yasanın görüşüldüğü komisyonlara davet edilen Sivil Toplum Kuruluşları, Elektrik Mühendisleri Odası, TEMA Vakfı ve Greenpeace yasa hakkında olumsuz görüş bildirmiştir. Konuya duyarlı bütün kesimlerin Sinop’ta ve Akkuyu’da başta yöre halkının nükleer santrale karşı çıkması, Meclise verilen 100 bin imza, bilim insanları bildirisi önemli yurttaş tepkileridir.

Anılan sebeplerle 5710 sayılı yasanın onaylanmamasını takdirlerinize arz ederim. Yaşamlarımız ve güzel ülkemiz bir avuç lobicinin çıkarlarına emanet edilmemelidir.

Saygılarımla.

Ad, soyad: Ayşen EREN
Adres: 34704 İstanbul
E-Posta: ayseneren@yahoo.com

Nukleer Yasaya KARSI Yuruyorum- 07 Kasim 2007

7 Kasim 2007

Sayin Milletvekili,

Bugunku Meclis gundeminde tartisacaginiz kisaca "Nukleer Yasa" olarak bilinen 5710 sayili yasa Turkiye'yi bugunumuzu, gelecegimizi, cocuklarimizi, torunlarimizi ve bizden sonra gelecek kusaklari etkileyecek bir yasadir.

Bu yasa icin komisyonlara davet edilen ve gorusleri sorulan sivil toplum kuruluslari Elektrik Muhendisleri Odasi, TEMA Vakfi ve Greenpeace yasaya "HAYIR" demislerdir. TEMA Vakfı ve Greenpeace hazirladiklari enerji dosyalarini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakani Sayin Hilmi Guler'e iletmislerdir.

8 ay Istanbul sokaklarinda "Nukleer Yasaya KARSI Yurudum". Karsilastigim, konustugum insanlar "Nukleer Enerjiye HAYIR" demektedir. Yuruyuslerimin guncesini http://www.nukleeryasayakarsiyuruyorum.blogspot.com/ inceleyebilirsiniz.

Enerji verimliligi,
Enerji tasarrufu,
Doga dostu yenilenebilir enerji kaynaklari,

enerji politamızın temel taslari olmali iken,

Deprem bolgesi ulkemizde nukleer kaza korkusu, atik ve radyasyon riski ile niye yasayalim?

Hicbir nukleer enerji santrali guvenli degildir. Radyasyon kokmaz, gorunmez, sinir tanimaz. Sizinti olmasi kacilmazdir. Etkileri zaman icinde ortaya cikar. Yapilan arastirmalar nukleer enerji santrallarinin yakininda yasayan insanlarda yuksek kanser oranlarinin gorundugunu, Isvec'te kucuk cocuklarda zeka geriligi saptandigini gosteriyor.

Yasa gorusulurken nukleer enerji mi bizim icin onemli yoksa insan hayati ve sagligi mi lutfen dusunun.

Saygilarimla,

Aysen Eren
http://www.nukleeryasayakarsiyuruyorum.blogspot.com/

Thursday, July 19, 2007

Nukleer Yasaya Karsi Yuruyorum - Secime Katilacak Partilerin "Cevre ve Nukleer Karnesi" Zayif

15 Mayis tarihinde Cumhurbaskanligina yaptigimiz yuruyus sonrasina ulke hizlica bir erken secim donemine girdi. Nukleer yasa bekledigimiz gibi Cumhurbaskani tarafýndan veto edilip meclise geri gonderildi. Meclis yasanin duzeltilmesi icin komisyonlara iletti. Komisyonlar calisti, yasayi alladilar pulladilar, genel kurula hazir hale getirdiler.... Yasa mecliste tekrar gorusulemedi.. Nukleer Yasa, 22 Temmuz secim sonucunu bekliyor. Yeni secilecek 550 milletvekilini, meclise girecek partileri, kurulacak yeni hukumeti ve secilecek yeni cumhurbaskanini bekliyor...

Ulkenin icinde bulundugu karisik durum nedeniyle yuruyuslerime ara verdim ve ben de partilerin secim beyannamelerini aciklamalarini beklemeye basladim.

22 Temmuz 2007 tarihinde yapýlacak olan XXIII. Dönem Milletvekili Genel Seçimine Adalet ve Kalkýnma Partisi (AKP), Aydýnlýk Türkiye Partisi (ATP), Baðýmsýz Türkiye Partisi (BTP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrat Parti (DP), Emek Partisi (EP), Genç Parti (GP), Halkýn Yükseliþi Partisi (HYP), Ýþçi Partisi (ÝP), Liberal Demokrat Parti (LDP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Özgürlük ve Dayanýþma Partisi (ÖDP), Saadet Partisi (SP), Türkiye Komünist Partisi (TKP) katýlýyor. Bir kismi secim beyannamelerini acikladi, bir kismi aciklamadi. Aciklamayanlarin internet sitelerindeki parti programlarini aldim. Ilk defa sade bir vatandas olarak hepsini tek tek okudum. Bir taraftan bunu daha once niye yapmadim diye dusundum. Icerik, kullandiklari dil, genel olarak dokuman akisindaki duzen olarak incelendigimde buyuk hayal kirikligina ugradim. Somut, uygulanabilir plan ve program onerisi olan parti az. Secim beyannamesi veya parti programi oy isteyen siyasi parti ile oy verecek vatandas arasinda bir sozlesme ise bu sozlesmelerin altina hicbir sade vatandas imza atmaz.

Seçilen milletvekilleri ve iktidara gelen partiler dört yýl boyunca Türkiye’nin çevre politikalarýný hazýrlayacak, çevre ile ilgili yasalarý çýkaracak, var olan yasalarýn yarattýðý sorunlarý çözmeye çalýþacak. Peki buna hazýrlar mý?

Partiler çevre konularýný seçim beyannamelerine yer verdiler mi? Partilerin çevre politikalarý var mý? Çevre konusunda öncelikleri neler? Nukleer enerji konusunda ne planliyorlar? Yenilenebilir, doga dostu enerjilere yatirimi tesvik edecekler mi? Ekonomik büyüme için çalýþýrken çevrenin korunmasýný dikkate alacaklar mý? “Çevre Dostu Sürdürülebilir Kalkýnma” kavramý ile tanýþýklar mý? Küresel ýsýnma tehditi, azalan su kaynaklarý gibi toplumun her kesimi tarafýndan hissedilmeye baþlanan giderek kritik bir boyut kazanan çevre sorunlarý, partiler üzerinde baský oluþturdu mu? Bu sorunlara çözüm getirmeyi hedefliyorlar mý?
Küresel boyutu da olup gittikçe kritikleþen, Türkiye için önemli olan, çevreci gruplarýn öncelik verdiði çevre ile ilgili 10 ana konu belirlenip bir ÇEVRE KARNESÝ oluþturdum. Deðerlendirme yaparken partilerin resmi internet sitelerindeki seçim beyannameleri, seçim beyannamesi olmayan partilerin parti programlarý esas aldým. ÇEVRE KARNESÝ’deki konulara seçim beyannamelerinde seçim beyannamaleri yoksa parti programlarýnda yer veren partilere “bir” vermeyenlere “sýfýr” puan verdim.

1-Yenilenebilir Enerji Yatýrýmlarýnýn Teþvik Edilmesi. Yenilenebilir Enerji Hedefi Konulmasý.
2-Nükleer Santral Kurulmamasý.
3-Enerji Verimliliðinin, Tasarrufun Özendirilmesi.
4-Küresel Isýnmaya Karþý Önlem Alýnmasý, Hedef Konulmasý
5-Organik Tarýmýn Teþvik Edilmesi.
Genetiði Deðiþtirilmiþ (GD) Ürünlerin Ýthalat, Ekiminin Yasaklanmasý. Tohumculuðun Devlet-Çiftçi Örgütleri-Üniversiteler Ekseninde Þekillendirilmesi
6-Biyogüvenlik Yasasýnýn Çýkarýlmasý.
Biyoçeþitliliðimizin Korunmasý.
7- Toprak Kalitesinin Artýrýlmasý. Erozyon Önlenmesi. Mera, Yayla Ve Tarým Arazilerinin Korunmasý
8-Ormanlarýn Yönetimi, Korunmasý
9-Atýk Yönetimi ve Çevre Kirletenlerin Cezalandýrýlmasý
10-Su Yasasý

ÇEVRE KARNE NOTU
AKP - 4
ATP - 3
BTP - 0
BBP - 2
CHP -9

DP-4
EP-1
GP- 0
HYP-3
ÝP-0
LDP-0
MHP-7
ÖDP-9
SP-0
TKP-0
Adalet ve Kalkýnma Partisi seçim beyannamesinde yapacaklarýndan çok geçen dönemki icraatlarýna yer vermiþ. Enerji politikasýnda yenilenebilir enerjiyi destekleyeceðini söylemesine raðmen fosil yakýt ve nükleer enerjiye öncelik ve aðýrlýk veriyor. Çevre konusunda kabul ettikleri “kullanan-kirleten-öder” temel ilkesi ile neredeyse çevre kirliliðine üstü kapalý izin vermekte. Çünkü bu ilke, çevreyi, su ve toprak gibi yaþamsal öneme sahip doðal kaynaklarý geri dönülmez þekilde kirletenleri caydýrýcý olmaktan çok uzak. Avrupa Birliði’ne girme konusunda hýrslý görünmesine raðmen ayný kararlýlýðý Avrupa Birliði’nin kabul ettiði yenilenebilir enerji hedeflerine ulaþmada göstermiyor. Aydýnlýk Türkiye Partisi ormanlarý özelleþtirmeyi ve koruma sorumluluðunu da özelleþtirme ile ormanlarý devralanlara býrakmayý hedefliyor. Baðýmsýz Türkiye Partisi 21. yüzyýlda suyun lider olacaðýný söylüyor ama seçim beyannamesinde su politikasý bulunmuyor. Büyük Birlik Partisi parti programýnda çevre konusuna birkaç paragrafla deðinmiþ ama enerji politikasýna ve öncelik verecekleri enerji kaynaklarýna yer vermemiþ. Cumhuriyetçi Halk Partisi enerji konusunda temiz, çevre dostu yöntemleri benimseyeceklerini söylerken nükleer santral kurmayacaðýz demiyor. Demokrat Parti, insana ve çevreye zarar vermeyen nükleer enerji santrallerini ülkemizde kuracaðýný ve bugüne kadar çözülemeyen nükleer atýk sorununu sýzdýrmaz özel çelik kaplarda jeolojik depolama tesislerinde depolayarak çözeceðini iddia ediyor. Nükleer atýklarýn binlerce yýl ölümcül radyasyon yaydýklarýný, çelik kaplarýn korozyona uðrayýp sýzýntý yapacaðýný, deprem kuþaðýndaki ülkemizde jeolojik depolama tesislerinin büyük risk taþýdýðýný bu nedenle nükleer atýk sorununun halen çözümsüz olduðunu hesaba katmayan çeliþkili bir enerji politikasý savunmakta. Emek Partisi, Alinoi, Hasankeyf, Munzur ve Fýrtýna Vadisi gibi tarihi ve doðal zenginliklerin korunmasýný parti programýna koymuþ ama planý yok. Genç Parti’nin internet sitesinde seçim beyannamesi ve parti programý bulunmuyor. Halkýn Yükseliþi Partisi su krizinden bir cümle ile bahsetmekte ama krizi aþmak için çözüm önermiyor. Ayrýca hidrojen enerjisini seçim beyannamesine alan iki partiden biri. Ýþçi Partisi çevre, enerji, tarým konusuna hiç deðinmiyor. Liberal Demokrat Parti, çevre problemlerinin hafifletilmesi için büyük ölçekli üretimden vazgeçilip, mevcut tüketim alýþkanlýklarýný körükleyen uygulamalara son verileceðini söylüyor ama bunu nasýl yapacaklarýna dair somut bir programý bulunmuyor. Enerjide dýþa baðýmlýlýðý azaltmaya öncelik vereceðini söyleyen Milliyetçi Halk Partisi, teknoloji, finansman, ana girdi uranyum bazýnda dýþa baðýmlýlýðý artýracak nükleer enerji santrallerini kurmayý planlýyor. Diðer partilerden farklý olarak sulak alanlarýn çevresinin ve ekosistemleri bütünlük içinde ele alan kýyý alaný planlamasý ve yönetiminden bahsediyor. Çevre konularýna geniþ ve kapsamlý yer veren Özgürlük ve Dayanýþma Partisi’nin su politikasý bulunmamakta. Saadet partisi enerji ihtiyacýný yeni kuracaðý hidrolik, kömür ve nükleer santrallerle karþýlamayý planlýyor. Türkiye Komünist Partisi çevre koruma konusunda ilkelerini sýralarken, çevre politikasý konusunda somut programý yok.

Bu deðerlendirmeye göre 22 Temmuz 2007 seçimlerine katýlacak 15 partiden 6 tanesi 10 üzerinden sýfýr alarak sýnýfta kaldý. EP “bir”, BBP “iki” alarak sýnýfta kalmasýna raðmen sýfýrcýlarýn yanýnda varlýk gösterdi. ATP ve HYP “üç”, AKP ile DP “dört” alýp sýnýfta kaldýlar. CHP, ÖDP ve kýsmen MHP geçer not aldý.

Hiçbir siyasi partinin sürdürülebilir kalkýnma esaslý, çevre koruma temelli, bütüncül bir çevre politikasý bulunmamakta.

Özgürlük ve Dayanýþma Partisi ile Emek Partisi nukleer santral kurmayacaðýz derken, Adalet ve Kalkýnma Partisi, Demokrat Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Saadet Partisi kesinlikle kuracaðýz diyor. Cumhuriyetçi Halk Partisi nükleer enerji konusunda sessiz kalmayi tercih etmis. 15 partiden 13 tanesi "Nukleer"den sinifta kaldi.

Gorunen o ki secim sonrasinda "Nukleer Yasaya Karsi Yuruyusum" devam edecek...

Selamlar,
Aysen Eren '87
http://nukleeryasayakarsiyuruyorum.blogspot.com/